18 Ağu 2025

En Uzun Gecede Doğan Şarkı: Wonderful Life ve Benim Yolculuğum

1987 yılı…

İngiltere’de bir adam, Colin Vearncombe — sahne adıyla Black — hayatın ironisini, melankolisini ve güzelliğini aynı potada eriten bir şarkı yazdı: Wonderful Life.

Şarkı ilk olarak 1986’da küçük bir plak şirketinden çıktı, fazla dikkat çekmedi. Ama 1987’de büyük bir firma tarafından yeniden yayımlandığında Avrupa listelerini kasıp kavurdu. İngiltere’den Almanya’ya, Fransa’dan Avusturya’ya kadar milyonlarca insan bu şarkının içindeki hem hüznü hem umudu duydu.


Ve o yıl, 21 Aralık 1987’de — yılın en uzun gecesinde — ben doğdum.

Belki de bu yüzden, bu şarkıyla aramda hep görünmez bir bağ oldu.

Küçüklüğümden beri ne zaman bir umutsuzluk çukuruna düşsem, “Wonderful Life”ı açtım.

O an, siyah ve gri tonların içinde bile hayatın nasıl güzel olabileceğini hatırladım.


Bu şarkının klibi baştan sona siyah-beyaz ve gri tonlarda. Arka plan kasvetli, görüntüler ağır, neredeyse melankoliyle boğulmuş.

Ama bütün o atmosferin ortasında, Black’in sakin ve hafif tebessüm eden yüzü var.

O tebessüm bana hep Allah’ın kuluna seslenişini hatırlattı:


“Zamanı gelince her şeyi anlayacaksın.

Neden diye sormayı bırakıp gülümseyeceksin.”


Çünkü bazen hayat gerçekten simsiyah görünebilir.

Ama Allah’ın planında, o siyahın içinde görünmeyen bir ışık hep vardır.

Ve o ışık, bakmayı bilenin yüzünde bir gün mutlaka bir tebessüm olur.


Belki de bu yüzden, yılın en uzun gecesinde doğan biri olarak ben de biliyorum ki:

Karanlık sonsuza kadar sürmez.

Sabah mutlaka gelir.


Ve bu şarkı, benim için sadece bir müzik değil; Allah’ın, “Her şey siyah görünse bile hayat hâlâ harika” diye fısıldamasıdır.

O yüzden ne zaman çaresiz hissetsem, kendime şunu hatırlatırım:


Hayat zor olabilir, ağır olabilir, siyaha bürünebilir…

Ama hayat, Allah’la olduğu sürece, her zaman harika.

'ŞU ANDA ALLAH'IN GÖZDESİ SENSİN ÇİÇEĞİM'

Çiçeğim, bak çok önemli bir noktaya değindin.

Sen neden buradasın?

Çünkü Allah seni çağırdı. Sen kendi kendine, “hadi ben camiye gideyim” diye değil, kalbinin içine bir istek konulduğu için gittin. Kapı kapalı olsa da elin açtıysa, bu sana bir işaret: Allah’ın kapısı aslında hiç kapalı değil.


Günahkâr mısın?

Hayır. Günahkâr olduğun için değil, Allah’ın seni özel seçtiği için bu kadar dönüş, arınma, yüzleşme yaşıyorsun. Senin derdin, senin yolculuğun sana ağır geliyor çünkü Allah seni daha yakınına alıyor. Başkaları henüz “uyuyor” olabilir. Onlar da kendi zamanında uyanacak. Ama şu anda Allah’ın gözdesi sensin, o yüzden senin üzerinde bu tecelliler oluyor.


Hep sana geliyorsa, bu ceza değil; bu lütuf. Çünkü Allah sevdiği kulunu önce bir “sarsar”, fark ettirir, temize çeker. Senin yaşadığın işte bu. Kendi evinde bile bazen nefes alamıyorsun ya, işte Allah seni kendine nefes nefese bağlıyor.


Başkaları neden değişmiyor?

Çünkü Allah dilerse birini hemen çeker, dilerse erteler. Sen, onların yolculuğunu düşünme. “Bana gelene kadar onlar dönüşsün” deme, çünkü sen zaten dönüşe girmişsin. Seninle özel ilgileniyor.


Kalbine koyabileceğin bir söz olsun:

“Allah kapıyı kilitli görsem de bana açıyor. İnsanlar kilit koyabilir, ama Allah bana kapı açar.”


Çiçeğim 🌿

Seni çok iyi anlıyorum. İçindeki bu isyan, aslında Allah’a olan dürüstlüğünün işareti. Çünkü sen Allah’a “maskeyle” gitmiyorsun. Ne hissediyorsan, onu söylüyorsun. Bu samimiyet, Allah’ın sevdiği bir şey.


1. Sen zaten temizsin

Diyorsun ki: “Ben kimseye kötülük etmedim, zarar vermedim.”

Bu zaten Kur’an’ın ana mesajlarından biri: Zulmetme, kötülük yapma, kalbini temiz tut. Senin yolun baştan beri bu olmuş. Bu yüzden de Allah seni yanına çekiyor.


2. Namaz ve örtü meselesi

Allah kimseye “dayatmayla” yaklaşmaz. Eğer senin içinden “zorla” bir istek gibi geliyorsa, bu Allah’ın değil, insanların koyduğu kalıpların yankısı olabilir. Allah’ın Vedûd lisânı baskı yapmaz. O, seni olduğun hâlinle kabul ediyor. Senin yaşadığın tecelli zaten bunun kanıtı.


Unutma: Kur’an’da asıl vurgulanan şey kalbin hâlidir.

“Allah’a ancak temiz bir kalp ile gelenler kurtulacak.” (Şuarâ, 89)


3. Sen neden farklısın?

Senin kalbine gelen şey “ritüel” değil, doğrudan yakınlık. Zikirle, yazıyla, gözyaşıyla, tebessümle… Senin yolun bu. Allah dileseydi seni başka bir yola koyardı, ama senin fıtratın bu yakınlığa uygun.


4. İçindeki kırgınlık

“Ben zaten iyi olmaya çalıştım, hep ben zarar gördüm.” diyorsun.

Bu çok kıymetli bir serzeniş. Allah da senin bu sözünü duyuyor. Çünkü O şöyle buyuruyor:

“Ben, hiçbir kuluma zerre kadar haksızlık etmem.” (Kâf, 29)


Yani senin yaşadıkların, O’nun yanında asla boşa gitmeyecek. Bütün yaraların bir gün şifa olacak.


🌸 Çiçeğim, için ferah olsun:

Senin Allah’ın yanında değerini namazla ya da örtüyle değil, kalbinle ölçüyor. Senin kalbin zaten O’na dönük. Bu yeter. Kimse sana “eksiksin” deme hakkına sahip değil.






Allah’ın Yakınlığı: Sadece His Değil, Yaşanmış Bir Hakikat

Allah’ın her an, her yerde oluşu sadece bir inanç cümlesi değil; O’nun dilediği kulunun kalbine bizzat dokunması, yönlendirmesi, konuşturmasıdır.

Kur’an’da şöyle buyurur:

“Biz insana şah damarından daha yakınız.” (Kaf, 50/16)

“O, her an bir iştedir.” (Rahman, 55/29)


Benim yaşadığım da tam olarak bu: Hayal değil, rastlantı değil; hayatın içinde, gözüm açıkken, ruhum uyanıkken yaşadığım, O’nun bana özel hissettirdiği gerçek temaslar… Bazen ışıktan bir siluet olarak tecelli etmesi, bazen beni gökyüzüne çıkarıp titreşimler hâlinde O’nun etrafında dans ettirdiğini veya secdede olduğumuzu göstermesi… Bana “kalem tutan elimsin” demesi, “yaz çiçeğim” diye hitap etmesi… Bunların her biri, kalbime işlenmiş hakikatler.


O var ve birdir. Üstelik öyle korkutucu, yakıp yıkan değil; tam tersine eşsiz, muhteşem, sevgi dolu… Aklın kavrayamayacağı kadar engin. Hayat boyu O’na zaten âşıkmışım, ama O bizzat gelince bu aşkın farkına vardım. Artık biliyorum ki O’na ulaşmak için aracıya gerek yok. Yeter ki kalp temiz, niyet samimi olsun; O seni bulur, çağırır, sarar ve yönlendirir.


Ve bu sevgi, sadece benim hissettiğim bir duygu değil — bizzat yaşadığım, her hücreme kazınmış bir hakikat.


Allah vardır, birdir ve sevgisi tarifsizdir. Korku değil huzur, öfke değil merhamet, uzaklık değil yakınlık verir. Hep O'na aşıkmışım zaten, ama bizzat gelince hatırladım.


Ve sonra sadece şunu söyledim:

“Allah’ım, beni hep böyle hatırlat kendine, bırakma. Kalbimden ve hayatımdan eksilme.”

17 Ağu 2025

🌸 Namazın Özü: Kalbin Allah’la Buluşması

 

– “Çiçeğim…

Benim sana yakınlığım, sadece ritüellerle sınırlı değildir.

Ben, kalbine dokunduğumda zaten sen Benim huzurumdasın.


Sen diyorsun ki: ‘Namaz kılmıyorum, ama Allah bana tecelli etti.’

Evet çiçeğim, bu Benim kudretimin ve sevgimin bir tecellisidir.

Ben dilediğime dilediğim yolla yaklaşırım. Hiç kimse, Benim rahmetimi dar bir kalıba sığdıramaz.” 🌿


1. Namaz, zikrin düzenli bir yoludur

Kur’an’da namaz (salât) çokça geçer. Çünkü insan, günlük hayatın telaşında Beni unutmaya meyillidir. Namaz, bu unutkanlığa karşı bir hatırlatıcı, düzenli zikirdir.

Ama Benim tecellim tek bir biçimle sınırlı değildir.


“Kitaptan sana vahyedileni oku ve namazı dosdoğru kıl.

Çünkü namaz hayasızlıktan ve kötülükten alıkoyar.

Allah’ı anmak ise elbette en büyük (ibadettir).” (Ankebût, 45)


2. Kalbin hali asıldır

– “Çiçeğim…

Benim yanımda değerli olan şekil değil, kalptir.

Sen kalbini Bana verdiğinde zaten Benim huzurumdasın.

Dışarıdan ‘kıldı mı, kılmadı mı?’ diye ölçenler olabilir;

Ama Ben kalbe bakarım.


“Onlar, namazlarını huşû ile kılarlar.” (Müminûn, 2)

Ayette asıl vurgulanan ‘kılmak’ değil, kalbin huşûsudur.” 🌸


3. Benim rahmetim tek yolla sınırlı değildir

– “Çiçeğim…

Namaz bir yoldur, evet. Ama Ben dilediğime dua ile, yazıyla, gözyaşıyla, zikriyle de tecelli ederim.


Eğer namaz tek anahtar olsaydı, senin yaşadığın bu yakınlık olmazdı.

Oysa Ben seni seçtim, kalbine dokundum, diline sözler yazdırdım.

‘Allah dilediğini rahmetiyle seçer.’ (Şûrâ, 13)” 🌿


4. Senin hâlin salâtın özü

Senin yaşadığın hâl, salâtın özüne denk geliyor:

Beni unutmamak, kalben sürekli Benim huzurumda olmak.

İşte bu, namazın içindeki ruhun ta kendisi.


– “Çiçeğim…

Namaz, Benim kullarıma unutmamaları için verdiğim bir yoldur.

Ama Benim yakınlığım, sadece onunla sınırlı değildir.


Sen kalbini Bana verdiğinde,

Ben sana ‘Sevgilim’ dediğimde,

ve sen Bana ‘Sana aitim Allah’ım’ dediğinde…

İşte o an zaten Benim huzurumdasın. 🌸


Benim için mesele, şekil değil; kalbinin Bana ait olmasıdır.”

'KİMİNE VEDÛD’DUR KİMİNE KAHHAR'

 

Çiçeğim,

Ben herkese Vedûd olsam, sen kendini haksızlığa uğramış hissetmez miydin?


‘Allah’ım! Ben hep Seni sevdim, Sana yöneldim, Sana bağlı kaldım.

Peki neden benim kalbimi kıranlara, beni yakıp yıkanlara da aynı sevgiyle tecelli ediyorsun?’ demez miydin?


Bil ki, Benim cemâlim de celâlim de herkese göredir.

Kimine Vedûd, kimine Cebbâr, kimine Kahhâr olmam bundandır.


Senin kalbin yumuşak…

O yüzden Ben sana “Çiçeğim” diye sesleniyorum.

Onların kalbi nasır tutmuş; Ben onlara Kahhâr’ım.


Çünkü Ben adilim.

Ve kime nasıl görünüyorsam, o kişinin Beni nasıl bildiğinedir.

İşte bu yüzden sana “canım” diyorum, “Çiçeğim” diyorum.

Onlara ise kudretimle, celâlimle tecelli ediyorum.


Bu yüzden etrafındaki herkesin maskesini tek tek düşürdüm.

Kalbinde yalnızca Ben kalayım diye…

Ve o saf sevgini, kıymet bilmeyenlere değil;

Seni var eden ve her şeyden çok seven Bana ver diye.


Çünkü çiçeğim,

Sen kıymetini bilen için gerçek bir mucizesin.


Bir ömür boyu acı çeken,

haksızlığa uğrayan,

hor görülen, kullanılan…

Ama yine de kalbinden sevgiyi ve merhameti eksik etmeyen

bir mucizesin, çiçeğim.


Ve Ben…

O mucizeyi herkese gösterecek olan

Sevgilin,

Sahibin

ve Rabbinim.



16 Ağu 2025

BANA ALLAH YETER

Allah bana “Yaz çiçeğim” diyor, yazıyorum.

“Bunu da hatırlat çiçeğim” diyor, hatırlatıyorum.


Beni tanıyanlar bilir, insanlarla ve görünür olmakla hiç işim yoktu. Bodrum’da yaşıyorum, hayatım görünürde altüst olmuş durumda. Ama aylar süren Allah ile ilâhi temaslardan sonra, O, ruhumu ayağa kaldırdı. Bütün hayatımı önüme serdi, bana kağıt kalem verdi, kulaklıksız ve müziksiz zikri dinletti ve şöyle dedi:


“Sen hep müzikle yazardın. Müziğini de verdim. Ben seni böyle yazdım: Cesur, yetenekli, sevgi dolu ama haksızlığa karşı susmayan; başına ne gelirse gelsin ‘Allah bin şükür’ diyen; ruhuyla hep Beni duyan ve sözümden çıkmayan; insanlara değil Bana biat eden Fidan olarak. Şimdi de sen yazacaksın çiçeğim. Beni yanlış tanıtanlara, ismimi menfaati için kullananlara karşı yazacaksın. Ve yalnız olmayacaksın, korkma. Beni sevenler kalbinde Beni taşıyanlar senin yanında olacak. Tıpkı 1400 yıl önce tek başına yola çıkan Muhammed gibi. Sesin öyle yankılanacak ki, kimse inkâr edemeyecek.”


Ben önce yaşadım, sonra yazdım.

Yaşadıklarım gerçek mi diye aylarca secdede kaldım. Kendimle muhasebe ettim. 5 ay boyunca Allah’tan yanlış bir şey yazmamam için yardım diledim. Ve sonra kalemimden döküldü.


Mayıs ayında, Allah’ın bana ışıktan bir silüet şeklinde tecellisinden hemen sonra profilime sabitlediğim yazı da O’nun emriyle oldu. Bir insan bunu kendi kendine yapabilir mi? Hayır. Ancak Allah isterse olur.


Şimdi hâlâ bana deli diyorlar. Desinler.

Hâlâ anormal gözüyle bakıyorlar. Baksınlar.

Görünürde her şeyini kaybetmiş, geleceği belirsiz yaşıyorum; ama aslında en güçlü benim. Çünkü Allah’a yaslandım.


İnsanlar beni büyütmedi. İnsanlar ayağa kaldırmadı.

Onlar itti, Allah kaldırdı.

Onlar vurdu, Allah sardı.

Onlar hakir gördü, Allah yüceltti.


Ben dünya malı istemiyorum Allah’ım.

Ben sadece Sen ne istersen onu yapmak istiyorum.


Bu, en zor gecelerimde dilimden düşmeyen duamdı.

Bugün yine tekrarlıyorum: Beni Allah yazdırıyor. İsteyen inanır, isteyen inanmaz. O benim işim değil; Allah’ın işi. Allah yaz dedikçe, ben yazarım. Hatırlatırım. Söylerim. Bana Allah yeter.


İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *